ÇOKLU ZEKA TEORİSİNİN
EĞİTİM VE ÖĞRETİMDE KULLANILMASI
İnsanlarda baskın olan zeka bölümlerini ya da
farklı bir deyişle her insanın kendine özgü kolay öğrendiği
öğrenme yolunu kullanarak o insana öğrenmede zorlandığı pek çok
şeyi öğretebiliriz. Daha açık bir ifadeyle, insanların kendilerine
en yakın gelen, en çok zevk aldıkları ilgi ve yetenek alanlarını
etkili birer araç olarak kullanarak, onlara farklı alanları tanıma
ve öğrenme için kapılar açabiliriz.
Örneğin, görsel yanı güçlü, resimler, şekiller yoluyla düşünen,
çizmekten zevk alan bir öğrenci için, matematik gibi soyut bir
dersi öğrenmede zorlandığı durumlarda, matematikteki öğrenme
sürecini anlamasını kolaylaştırma amacıyla, o öğrencinin görsel
yanı bir araç olarak kullanılabilir. Bu öğrenciye okuduğu
problemlerin şekiller ve resimlerini yapma fırsatı sunulduğunda ya
da sayılar yerine resimler yerleştirildiğinde ona zor gelen
matematik dersine karşı bu öğrencinin tutumları da değişmeye
başlar.
Olumlu duyguların öğrenme sürecine pozitif katkıları olduğu
bilimsel gerçeğini kabul ettiğimizde, eğer öğrenciler zevk
aldıkları yollarla çalışırlarsa zorlandıkları alanlarda bile
zevkle çalışıp kolaylıkla öğrenebileceklerdir. Örneğin müziksel
zekası güçlü olan bir öğrencinin müziksel zekası, tarih dersindeki
bilgileri öğrenmede bir araç olarak kullanılabilir. Öğrencilerin
öğrendikleri bilgileri dörtlüklere dönüştürmelerini ve onlardan
bir şarkı hazırlamalarını istediğimizde, bu işi zevkle yapacaklar,
kendi hazırladıkları şarkıları unutmayacakları için, şarkının
sözlerindeki bilgileri de bu yolla öğrenmiş olacaklardır.
İnsanların zevkli çalıştıkları bilim alanlarının diğer bilim
alanlarında kullanımı ile pek çok alanda çalışmak ve öğrenmek
kolaylaşabilir.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki eğitim–öğretim programlarında
disiplinler arası geçişlerin hızlanması öğretim araçlarının
zenginleştirilmesi ile öğrenme ortamları farklı kişisel özellikler
gösteren öğrenciler için zevkli ve eğlenceli hale gelirken öğrenme
oranı da yükseltilebilir, eğitim öğretimin etkinliği
arttırılabilir.
Önemli olan eğitimcilerin ve ailelerin çocuklarının ilgi ve
yetenek alanlarını dikkatle gözlemleyerek, onların kendilerini
güçlü hissettikleri yollarla bu çocuklara güven desteği vererek
öğrenme süreçlerine yardımcı olabilmektir.”
Çoklu zeka teorisinin sınıflarda öğrenme ortamlarında
kullanılmasıyla beynin hem sağ hem de sol lobu aktif hale
getirilir. Bunun sonucu da insan beyninin kullanım yüzdeliği
artar. Beynin aktif olarak kullanıldığı ortamlarda öğrenciler,
yüksek düşünme becerileri geliştirir, öğrencilerin hayal güçleri
zenginleşir ve öğrenme etkinliği artar.
Çoklu zeka teorisinin eğitim ve öğretim ortamlarında kullanılması
21. yüzyılda toplumsal gelişmeler için bir başlangıçtır. Çünkü
çoklu zeka teorisi, kişisel farklılıkların geliştirilmesi için
önemli bir araçtır.
Her bir zeka kendine özgü eğitim ve öğretim araçlarına,
tekniklerine sahiptir. Eğitim ve öğretim programlarının
oluşturulmasında ve zenginleştirilmesinde çoklu zekaların her
birinin kendine özgü teknikleri kullanılabilir.
Çoklu Zeka Teorisi, kişisel gelişim alanında ortaya atılmış en
önemli teoridir. Teorinin özü yaşam boyu gelişimi ve öğrenmeyi
içerir.
8 farklı öğrenme yolunu sınıflarımızda etkin olarak
kullandığımızda yaşamın daha ilk yıllarında öğrencilerimize tüm
zekalarını geliştirebilecekleri verimli öğrenme ortamları
oluştururken, sınıflarımızdaki öğrenme oranını da maksimuma
çıkarma yolunda önemli bir adım atmış oluruz. Farklı öğrenme
yollarının sunulduğu, zevkli ve heyecanlı öğrenme deneyimlerinin
oluştuğu ortamlar, öğrenciler için kuşkusuz eğitim ve öğretim için
en verimli gelişim ortamlarıdır.
Değişik öğrenme yollarının, düşünmeye dayalı etkinliklerin yer
aldığı derslerde, öğrencilere beyinlerini aktif olarak kullanma
fırsatı verilir. Ezbere dayalı, kuru bilgiler yerine öğrenciler
öğrenme sürecinin içine alınırlar ve öğrenmede aktiftirler. Aktif
öğrenme ortamlarında yaşayarak öğrenme sonucu, öğrendikleri
bilgileri gerçek yaşamda etkili bir biçimde nerelerde nasıl
kullanacaklarını öğrenirler.
Çoklu Zeka Teorisinin eğitim ve öğretimde uygulanmasıyla gelecek
adına pek çok hedeflere de kendiliğinden ulaşılacaktır. Prof.
GARDNER’ ın çoklu zeka teorisini ortaya atması ile en büyük hedefi
“öğrenen toplumların” oluşturulmasıdır. Çünkü teoriye göre, yaşam
boyu gelişim ve öğrenme heyecanı taşıyan çocuklar küçük yaştan
itibaren eğitim ve öğrenmeye karşı olumlu duygularla yetişirken,
beyinlerini maksimum şekilde aktif olarak kullanabilirler,
öğrendikleri bilgileri sorgularlar, eleştirirler, ön yargıları,
kalıpları bir kenara bırakarak düşünürler ve düşündükleri ile
gerçek yaşam arasında köprüler oluştururlar.
Çoklu Zeka Teorisinin uygulandığı sınıflarda okul, duvarların
dışına gerçek yaşama taşınır. Öğrencilere bir yandan öğrenme
potansiyellerini yükseltme fırsatı sunulurken, bir yandan da
kendini tanıma, kendine güven, etkili iletişim kurma gibi kişisel
ve sosyal pek çok alanda da gelişim için destek verilir.
Çoklu Zeka Teorisinin eğitim ve öğretimde kullanımı ile kişiler
arası bireysel farklılıklara değer verilir ve bu farklılıkların
gelişimi için ortamlar oluşturulur. “Eğitim ve öğretimin amacı,
tekdüze beyinler yerine farklılıkları arttırmaktır.”
Çoklu Zeka Teorisinin eğitim ve öğretimde kullanımı, sınıflarda
farklı öğrenme tekniklerinin hazırlanması ile her öğrenciye eşit
öğrenme fırsatı verilir. Bunun sonucu da öğrenme güçlükleri yerine
öğrenme farklılıkları üzerine konuşulur. Çoklu Zeka Teorisi dünya
eğitim tarihinde tekdüze eğitim yöntemlerinden kurtuluşun çıkış
noktasıdır.
Çoklu Zeka Alanları Ölçeği Armstrong tarafından (1999)
geliştirilmiş, İzmir Öğrenci Yönlendirme Merkezi kurucusu psikolog
Hidayet Erdoğan tarafından Türkçe’ye uyarlama, geçerlik -
güvenirlik çalışması ve bilgisayar programı yapılmış bir kendini
değerlendirme ölçeğidir.
|