ÇOKLU ZEKA ALANLARININ GELİŞİMİNİ
ETKİLEYEN FAKTÖRLER
Çoklu zeka teorisinin savunduğu en önemli etkenlerden birisi,
bütün insanların göreceli olarak bütün zeka alanlarını yeterli bir
uzmanlık düzeyinde geliştirebilme yeteneğine sahip olduğudur.
Biyolojik Nitelik, Bu kategori, bir bireyin genetiksel ve
kalıtımsal olarak taşıdığı izler ile bu bireyin beyninde doğumdan
önce, doğum sırasında veya doğumdan sonra meydana gelen tahripleri
kapsar. Örneğin, eğer bir anne gebelik esnasında içki, sigara,
veya çeşitli uyuşturucu maddeleri kullanmakta ise, bu durum
muhtemelen daha cenin halindeki çocuğunun hassas bir şekilde
gelişen sinir sistemini de tahrip etmiş ve onun ileride tamir
edilemez bir şekilde beynini zedelemiş olacaktır. Dolayısıyla,
bazı çocuklar daha doğuştan itibaren kendi zeka alanlarını
geliştirmede çeşitli engellerle karşı karşıya kalabilmektedirler.
Kişisel hayat hikayesi, Bu kategori, bir bireyin çeşitli zeka
alanlarının gelişimini hem olumlu hem de olumsuz yönde etkileyen
ebeveynleri, arkadaşları, öğretmenleri ve diğer insanlarla olan
bütün ilişkilerinin, etkileşimlerinin ve tecrübelerinin doğasını
kapsar. Örneğin,
· Eğer bir bireyin ebeveynleri bir viyola, bir piyona veya benzeri
müziksel enstrümanı alamayacak kadar yoksul ise, bu bireyin
müziksel-ritmik zekasının gelişmesi de geri kalabilir.
· Eğer bir bireyin ebeveynleri çocuğunun ressam olma arzusuna
karşı çıkıp onun bir hukukçu olmasını istemişlerse, gelişimini
engelleme pahasına onun sözel-dil zeka alanının gelişimine zemin
hazırlamışlardır.
· Eğer bir birey geniş bir aile ortamında doğmuş, büyürken
ailesine yardım etmek için çalışmak zorunda kalmış ve kendisi de
bir yetişkin olarak halihazırda geniş bir aile yapısına sahip ise,
muhtemelen bu birey özel hayatında belli kişisel amaçlarını,
ideallerini veya hayallerini gerçekleştirmek (yani, içsel zeka
alanını geliştirmek) için de fazla zaman bulamamıştır.
· Eğer bir birey kırsal kesimde büyük bir çiftlikte doğup
büyüdüyse, muhtemelen bu birey büyük bir şehrin merkezinde doğup
büyüyen başka bir bireye kıyasla doğacı zeka alanını geliştirmek
için daha çok fırsata sahip olmuştur.
Tarihsel ve kültürel özgeçmiş, Bu kategori, bir bireyin doğduğu ve
büyüdüğü yer ve zamanla birlikte bu bireyin doğumdan sonra içinde
yaşadığı toplumun çeşitli boyutlarındaki ve kültürel gelişim ve
değişimlerin doğasını kapsar. Örneğin, eğer bir birey öğretim
programı dışındaki sosyal etkinliklerin maddi ve manevi olarak
desteklendiği bir dönemde öğrenci olarak tiyatroya karşı doğal bir
ilgi duyduysa, muhtemelen bu bireyin sosyal ve bedensel zeka
alanlarının gelişimi de aynı fırsatı bulamayan başka bir bireye
kıyasla daha iyi bir düzeyde olmuştur.
Kristalleştirici veya felce uğratıcı deneyimler, Bir bireyin çoklu
zeka alanlarının gelişiminde “kristalleştirici deneyimler” ve
“felce uğratıcı deneyimler” olmak üzere iki anahtar süreçten söz
etmek mümkündür. Kristalleştirici deneyimler, bir bireyin
yeteneklerinin ve potansiyellerinin gelişiminde “dönüm noktaları”
sayılabilecek tecrübeleri içerirler. Bu olaylar, birey hayatının
herhangi bir döneminde olabileceği gibi daha ziyade bireyin
çocukluk döneminde vuku bulurlar.
Nitekim, dahi olarak bilinen ve kabul edilen dünyadaki bir çok
kimselerin hayat hikayeleri incelendiğinde birtakım basit
deneyimlerin bile onların çalışmalarını veya performanslarını ne
kadar çok esinlendiği görülecektir. Örneğin, Albert Einstein için
bu deneyim, beş yaşında iken babasının ona hediye ettiği basit bir
manyetik pusula sonucundadır. Einstein’a göre, bu yaşantısı onda
içinde yaşadığımız evrenin gizemlerine karşı büyük miktarda merak
ve keşif isteği uyandırmıştı. Gerçekte, bu deneyim Einstein’ın
uyuyan dehasını harekete geçirdi ve onu yirminci yüzyıl düşünce
dünyasının önemli bir figürü haline getirecek buluşlar yolculuğuna
başlattı.
Öte yandan, felce uğratıcı deneyimler, kristalleştirici
deneyimlerin aksine bir bireyde varolan zeka potansiyellerini
söndüren, körelten veya yok eden tecrübeleri içerirler. Felce
uğratıcı deneyimler, genellikle bir bireyin belli bir zeka
alanının sağlıklı gelişmesini engelleyen utanma, aşağılanma,
suçluluk duygusu, korku ve kızgınlık gibi olumsuz duygularla
doludur.
Örneğin, son sanatsal kreasyonunu bir şeyi başarmış olmanın
verdiği büyük bir heyecan ve coşku ile öğretmenine göstermeye
çalışan bir öğrenciyi eğer öğretmen onu sınıf arkadaşları önünde
aşağılar ve küçük düşürürse, muhtemelen bu öğretmen o öğrencinin
görsel-uzaysal zeka alanının gelişiminin sona ermesine de
damgasını vurmuş olur. Aynı şekilde, bir müzik enstrümanını daha
çok küçük yaşlarda öğrenmeye çabalamakta iken ebeveynlerinden
birinin sürekli olarak “gürültü yapmayı kes!” tepkisiyle
karşılaşan bir çocuğun asla bir daha herhangi bir müzik
enstrümanının yanına dahi yaklaşmayacağını tasavvur etmek de çok
zor olmasa gerek
Bütün bu faktörlerin etkileşimini Mozart’ın hayat hikayesinde
görebilmek mümkündür. Hiç şüphesiz ki, Mozart hayata güçlü bir
biyolojik yetenekle geldi. Aynı zamanda, Mozart müziksel zeka
alanı güçlü olan bireylerin oluşturduğu bir aile ortamında doğdu
ve büyüdü. Nitekim, Mozart’ın babası oğlunun müziksel zeka
alanındaki gelişimini desteklemek için kendi kariyerini hiçe
sayarak sona erdiren başarılı bir besteciydi. Ayrıca, Mozart
zamanın Avrupa’sında müzik dahil bütün sanatsal faaliyetlerin,
performansların veya eserlerin maddi ve manevi olarak her yönden
desteklendiği bir dönemde yaşadı.
Dolayısıyla, Mozart’ın bir yetişkin olarak müziksel dehalığı hem
biyolojik, hem ailevi, hem de toplumsal etkenlerin bir bileşkesi
ile doruğa ulaştı. Ancak, eğer Mozart tamamıyla “müziksel özürlü”
olan veya müziğin bir şeytan işi olarak algılandığı bir aile
ortamında doğup büyüseydi, acaba sonuç ne olacaktı? Muhtemelen,
Mozart’ın biyolojik yeteneğine karşı çıkan güçler yüzünden onun
müziksel dahiliği bu derece yüksek bir düzeye asla erişemeyecekti.
Bu bağlamda, çoklu zeka teorisi, bir bireyin çeşitli zeka
alanlarının gelişiminde en az “kalıtım” kadar (hatta bazen
kalıtımdan da daha çok) bireyin içinde yaşadığı ekolojik ve
kültürel “çevre”nin önemli bir rol oynadığını savunmaktadır.
|